Raşit Yıldırım

Sorumluluk ilkesi

Sorumluluk ilkesi

  1. “Sorumluluk” kavramı

Türk Dil Kurumu, sorumluluk kavramını, “kişinin kendi davranışlarının veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi” olarak tanımlıyor.

Yönetim bilimi açısından, dar anlamıyla kurumsal sorumluluk, şirketlerin hissedarları için değer yaratırken toplumsal değerleri yansıtan kanun ve düzenlemelere uyum gösterecek şekilde faaliyet göstermesini ifade etmektedir. Ancak mevzuata uyum minimum standartları ifade ederken kavramın ilgi ve kapsama alanı yasal sorumlulukların çok ötesine geçmektedir[i].

Kurumların uzun süreli devamlılığı için günümüzde topluma ve çevreye karşı sorumlulukların dikkate alınması vazgeçilmez bir uygulama hâline gelmektedir.

Bu alanda, “iş etiği” kavramı bazen “sorumluluk” kavramı yerine de kullanılmaktadır. İş etiği, iş süreçlerinin uygulanmasında, tüm çalışanların kabul edilebilir bir şekilde hareket etmesini sağlamak için kullanılan ahlaki ilkeleri ifade eder. Sorumluluk kavramı ise iş süreçlerinin çok ötesinde, geniş bir alanı kapsamakta, uygulamalara yön veren düşünsel yaklaşımları ifade etmektedir.

2.İslam kültüründe sorumluluk

2.1.En büyük emanet irade

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif etik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.” (Ahzab, 72)

Bu ayette sözü edilen gökler, yeryüzü ve dağlar, herhangi bir çabaya gerek duymadan, dolaysız olarak Yaratıcıyı biliyor, Yaratıcının koyduğu düzen ve yasaya uygun olarak hareket ediyorlar.

Güneş, kendi yörüngesinde her zamanki dönüşlerini aksatmadan sürdürüyor. Işınlarını gönderiyor, kendi sisteminde yer alan uyduları kendine çekiyor, böylece evrendeki rolünü eksiksiz olarak yerine getiriyor…

Yeryüzü kendi yörüngesinde dönüyor, ekinlerini bitirip yeşertiyor.

Üzerindeki canlıları besliyor, ölülerini bağrında saklıyor, kaynaklarını fışkırtıyor…

Ay, yıldızlar, gezegenler, rüzgârlar, bulutlar, hava, dağlar, tepeler… Hepsi Rabbinin izniyle işini görüyor. Yaratıcısını biliyor, kendinden bir çaba, bir emek, bir girişim olmaksızın Yaratıcının iradesine boyun eğiyor.

Yaratılmışlar içinde yalnız insan kendi kavrama gücü, düşüncesi ve görüşüyle Allah’ı buluyor, Allah’ın yasasını görüp teslim oluyor…

Özgür irade, kavrama yeteneği, kişisel girişim sorumluluklarını yüklenme emanetini yalnız insan üstleniyor. İşte bu emaneti yüklenme sorumluluğudur insanı, yüce Allah’ın (cc) yaratığı varlıklar içinde ayrıcalıklı kılan, melekleri Âdem’e secde ettiren.

İnsan, yüce Allah’ın (cc) katındaki ayrıcalığının gerekçesini bilmeli, göklere, yere ve dağlara sunulan ama onların yüklenmekten kaçınıp, korktukları ve fakat kendisinin isteyerek yüklendiği sorumluluğun gereğini yerine getirmelidir.

Kuşkusuz insanın bu ağır sorumluluğun altına girmesi büyük bir tehlikedir. Bu yüzden “çok zalim” yani kendine haksızlık eden ve “çok cahil” yani kendi gücünü ve kapasitesini bilmeyen birisi olarak nitelendirilmiştir. (Kutub, Ahzab 72)

2.2.Bozgunculuk

Sorumsuz davranışın sonucu Sorumluluğunun gereğini yerine getirmeyerek zalimleşen, Allah’ın koyduğu kurallara uymayan insan kendisine yazık etiği gibi, yeryüzünde de bozgunculuk yapmış olur.

“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rum, 41) Allah’ın koyduğu kurallara uymamanın sonunda, sorumsuz davranan insanoğlu yaptığının bir kısmının bedelini bu dünyada ödeyecek, dünyanın doğal dengesi bozulacaktır. Aslında yeryüzündeki dengenin bozulması da Allah’ın insanlara, yanlışlarından dönerek doğru yolu bulmaları için bir uyarısıdır. (Kutub, Rum 41)

Kur’an günümüzde sıkça tartışılan küresel bozulmayı asırlar öncesinden haber veriyor ve sorumluyu işaret ediyor: “Sorumluluklarının gereğini ifa etmeyen insan!”

Küresel bozulma tüm insanlığı etkilese de “Allah, bozguncuyla ıslah ediciyi bilir.” (Bakara, 220) Ne var ki insanların çoğunun bozguncu olması hâlinde bu dünyadaki bozulma umumi olacak, sorumluluklarını yerine getirenlerle ilgili adalet ahirete sağlanacaktır.

2.3.Çevreye ve doğaya karşı sorumluluk

İnsan, ekolojik dengenin korunmasından da sorumludur.

Doğal çevre ile insan arasında, sadece fiziki değil ruhsal bir ilişki de vardır. Efendimiz’in (sav), Uhud’a hitaben, “Uhud bizi, biz Uhud’u severiz.” ve veda ederken Mekke’ye hitaben söylediği “Allah’ın yarattığı şeyler içinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni (zorla) çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım” hadisleri bu gerçeğe işaret etmektedir.

Allah’ın halifesi olan insanoğlu, doğal çevresine gereken saygı ve ihtimamı göstermekle sorumludur. Doğal denge o kadar önemlidir ki doğal kaynakların israf edilmemesi ve dengenin korunması için, nehir kenarında bile olunsa abdest suyu tasarruflu kullanılır.

Allah Resulü’nün (sav) hayvanlarla ilişkilere dönük ümmetine verdiği bazı ölçüler, İslam’ın doğal yaşama verdiği değeri gösteriyor:

  • Gıda ihtiyacının giderilmesi veya muhtemel bir zararın önlenmesi dışında tüm hayvanların yaşamları dokunulmazdır.
  • Hayvanların beslenmeleri ve ihtiyaçlarının giderilmesine yardımcı olmak faziletli davranışlar arasındadır. Öyle ki bir hayat kadını, bir köpeğin susuzluğunu giderdiği için Allah’ın affına mazhar olur.
  • Evcil hayvanların temizlik ve bakımlarına özen gösterilir.
  • Kuş yumurtalarının alınması gibi, hayvanların neslini sürdürebilmelerine engel olacak her türlü davranış yanlıştır ve engellenir.
  • Yük hayvanlarına takatinin üstünde yük yüklenmez.
  • Hayvan sırtında bekleyerek sohbet etmek gibi gereksiz işlerle hayvanlar yorulmaz.
  • Hayvanları hızlandırmak için bile olsa bağırmak yanlıştır.
  • Doğal yaşamda hayvanları rahatsız edecek her türlü hareket yasaktır.
  • Allah’ın terbiye etiği Allah Resulü, hayvanlara olduğu gibi, bitkilere karşı da insanların duyarlı olmasını istiyor.
  • “Elinizde bir ağaç fidanı varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile eğer onu dikecek kadar vaktiniz varsa, mutlaka dikin.” (Buhari : Kahire , S:168)
  • “Kim ağaç dikiminde bulunursa, onun için ağaçtan hasıl olan ürün miktarınca Allah sevap yazar”. (Ahmet -Müsned : 5/415)

2.4.Sosyal sorumluluk

İnsanın içinde yaşadığı topluma karşı da sosyal sorumlulukları vardır.

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mes’uldür”.

Bu sorumluluk en küçük sosyal birim olan aileden başlar. Yakın ve uzak akrabalar, komşular, iş arkadaşları, okul, hemşehriler, vatandaşlar, dindaşlar, insanlık âlemi gibi genişleyen sorumluluk halkaları vardır.

Bu sosyal grupların her birine karşı farklı sorumluluklarımız var. Kur’an ve Allah Resulü (sav) bunların her birinden ayrı ayrı bahsetmiştir. Örneğin Cebrail (as) komşuluk haklarından o kadar çok bahsetmiştir ki Efendimiz komşunun komşuya mirasçı yapılacağından endişe etmiştir. (risale, web)

Sorumluluklardaki tercih sıralaması, kişiye en yakın olan gruptan başlayıp en uzaktaki gruba doğru genişler.

Farzlar arasında yer alan zekât, sadaka, kurban eti dağıtımı gibi mali temelli sorumluluklar, topluluklardaki sosyal ekonomik dengeyi sağlar.

Mali ibadetler yanında, devleti yönetenlerce uygulanacak mali politikalarla servet dağılımı kontrol edilir. Ta ki:

“O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin.” (Haşr, 7)

Paraya bağlı mallar üzerinden senede yüzde iki buçuk, diğer ürünlerde ise yüzde on veya yüzde beş oranında bir zekât miktarı belirlenmiştir.

Ayrıca, devletin ihtiyacına bağlı olarak veya sosyal dengenin korunması amacıyla devlet tarafından varlıklılardan daha fazla ek ödemeler alınmasına izin verilmiştir. (Kutub, Haşr 7)

Sosyal sorumluluklar ve dengeler açısından zekât müessesesi başlı başına üzerinde durulmaya değer. Örneğin zekâtın bir fonksiyonu da servetin ataletinin önlenmesidir. İşletilmeyen ve atıl bırakılan finansal varlıklar, zekât ödemelerine bağlı olarak en çok kırk yıl sonra tükenecektir. Bunu gören servet sahibi, servetini ekonomik yaşama dahil edecek ve işleterek kazanç elde etme yolunu tercih edecektir. Servetin ekonomiye kazandırılması, toplam iş hacmini/üretimi artıracaktır. Artan üretimden servet sahibi yanında çalışanlar ve devlet de pay alacak, toplam refah seviyesi yükselecektir.

Zekât konusunda dikkat çekmek istediğimiz bir husus da zekât hadlerinin asgari zekât tutarlarını göstermesidir. Asgari zekât yükümlülüğünü yerine getiren Müslüman cimrilik sıfatından kurtulur ancak övgüye mazhar olan cömertlik sıfatını kazanamaz. Asgari tutarı aştığı oranda cömertlik derecesine yükseltileceğini bilen inananlar bu sınırda kalmayarak nefislerini zorlayacaklardır.

2.5.Sorumluluğun sınırları

İrade gücü verdiği insana büyük sorumluluklar yükleyen Yüce Allah (cc) şüphesiz adildir, adil olduğu için de herkesi gücü oranında sorumlu tutar.

“Allah, bir kimseyi ancak gücünün yetiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): ‘Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma!

Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme!’” (Bakara, 286)

Sorumluluk kişinin sahip olduğu güç ve yeteneklerle orantılıdır. Allah’ın (cc) kendi kullarına yüklediği sorumluluk, kulların güç yetireceği kadardır ve hata onun çok altındadır. Allah insanları zora koşmaz, güçlerini son sınırına kadar zorlamaz, sıkıntıya sokmaz. Nitekim “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez…” (Bakara, 2/185) buyrulmuştur. Din kolaylıktır, dinde zahmet yoktur. (Kutub, Bakara 286)

Bu ayetten de anlaşıldığı gibi toplumu yönetenlerin, varlıklı insanların ve entelektüel zümrenin sorumlulukları, sade vatandaşların sorumluluklarından çok daha ağırdır.

Bir fabrikada çalışan işçinin sorumluluğu, işverenden çok daha az olduğu gibi, işverenin sorumluluğu da bir cemaat imamından veya ülkeyi yöneten Başbakan’ın sorumluluğundan azdır.

Yüce Allah (cc), bazı hâllerde, insanların içinden bir grubun toplumsal ihtiyacı karşılaması hâlinde, diğer insanlar üzerinden sorumluluğu düşürüyor.

“Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır.” (Al-i İmran, 104)

Bu emir, bir Farz-ı Kifaye’yi işaret ediyor. İyiliği emredip kötülükten sakındıran bir grup bu görevi yerine getiriyorsa topluluğun diğer üyeleri bu sorumluluktan kurtulur. Böyle bir grup yoksa tüm cemiyet bu sorumluluktan kaçmaktan dolayı sorumlu tutulur. (Kutub, Al-i İmran 104)

Farz-ı Kifaye dinî ve dünyevi tüm bilim dalları ve meslekler için geçerlidir. Toplumda, toplumun ihtiyacı kadar fakih, müfessir, kelamcı olması gerektiği gibi fizik, kimya, mühendislik, genetik, sosyal bilimler gibi tüm bilim dallarında yeterli bilim adamı olmalıdır. Aynı şekilde doktor, avukat, hâkim, mühendis, işletmeci, sanat erbabı, yönetici vb. her meslekten yeterli sayıda yetişmiş nitelikli insan bulunmalıdır. Bu tür ihtiyaçları karşılayacak nicelik ve nitelikte uzman bulunmaması hâlinde toplumun tamamı (bu konuya yapabilecekleri teorik katkı oranında) sorumlu tutulur.

Bütün bu tespitlerimizin yanında şu notu düşmemiz gerekiyor: Kur’an bir yönetim bilimi kitabı değildir. Din, her çağda geçerli genel ilkeleri verir. Bizler çağın idrakine göre bu ilkeleri anlamlandırırız. Bu sebeple, yönetim biliminde bugün muhatap olduğumuz kavramların karşılığını Kur’an veya sünnette birebir bularak eşleştirme çabası içine girmemeliyiz. Böyle bir çaba içine girmemizin dine ve dindarlığımıza bir faydası olmayacağı gibi, dini günlük-popüler tartışmaların içine çekerek dine zarar veririz. Ancak, İslam’ın getirdiği ilkeler arasında en önemlilerinden biri, belki de en önemlisi “sorumluluk” ilkesi olduğunu tekrar etmeliyiz. Bu ilkenin açılımı zaman içinde değişebilir ancak özü sabittir. Değişen koşulların gerektirdiği “sorumluluk bilinci” inananların vaz geçemeyeceği temel ilkedir.

3.Yönetim bilimi açısından sorumluluk

Sorumluluk, yönetim bilimince kabul edilen dört temel ilkeden biridir.

Yönetim ilkesi olarak sorumluluk; işletme ile ilgili karar verici ve uygulayıcıların, mevzuata uymasını, çevreye, devlete, topluma ve kurumda hak sahibi olanlara karşı özenli davranmalarını ifade eder.

Bir başka anlatımla sorumluluk, yönetimin, karar ve seçim sürecinde, işletme ile birlikte içinde bulunulan toplumun, tüm hak sahiplerinin ve evrenin sağlık ve menfaatlerinin de dikkate alması yükümlülüğüdür[ii].

Hak sahipleri deyince genel olarak hissedarlar akla gelir. Oysa hissedarlar yanında çalışanlar, alacaklılar, müşteriler, tedarikçiler, sendikalar, çeşitli sivil toplum kuruluşları gibi kişi, kurum veya çıkar grupları da hak sahipleri arasındadır.

Her bir hak sahibine karşı ne tür sorumluluklar olacağı kurumun ve tarafların yapısına göre farklılık gösterebilir.

Başarılı sanayileşmiş ülkelerde sorumluluk bilinci giderek daha fazla önemsenmektedir. Bu alanda SA 8000 sosyal sorumluluk standardı geliştirilmiştir. Bu standart, sağlık ve güvenlik, çocuk işgücü, zorla çalıştırma, örgütlenme özgürlüğü, ayrımcılık, disiplin uygulamaları, çalışma saatleri, ücretlendirme gibi konuları içermektedir[iii].

Uluslararası şirketlerdeki 750 yönetici üzerinden yapılan bir araştırmada, yöneticiler, sosyal paydaşların artan baskılarını karşılaştıkları en önemli zorluklar arasında saymışlardır[iv].

Sorumluluk ilkesinin artan önemine bağlı olarak, işletmelerin performans değerlemelerinde, sosyal performans da bir değerlendirme faktörü olarak dikkate alınmaktadır[v].

Yönetim ilkeleri global planda OECD, Türkiye’de ise yetkili otorite olan SPK tarafından belirlenmektedir. Bu ilkeler halka açık şirketler için düzenlenmektedir. Kurumsal İlkelerin bazıları uyulması zorunlu olan hükümlerden oluşurken bazıları da tavsiye niteliği taşımaktadır. Halka açık olmasa da kurumsallaşmanın önemini bilen işletmeler için bu düzenlemeler çok önemli bir rehber niteliği taşımaktadır.

SPK, IV seri 56 sayılı tebliği ile Yayınlanmış Kurumsal Yönetim İlkeleri’nde sorumluluk ilkesine “3,5. Etik Kurallar ve Sosyal sorumluluk” başlığı altında yer verilmiş ve iki maddede düzenlenmiştir.

3.5.1 Şirketin faaliyetleri internet sitesi vasıtasıyla kamuya açıklanan etik kuralları çerçevesinde yürütülür.

3.5.2 Şirket, sosyal sorumluluklarına karşı duyarlı olur; çevreye, tüketiciye, kamu sağlığına ilişkin düzenlemeler ile etik kurallara uyar. Şirket, uluslararası geçerliliğe sahip insan haklarına destek olur ve saygı gösterir. İrtikap ve rüşvet de dahil olmak üzere yolsuzluğun her türlüsüyle mücadele eder.

Kurumun, temel görevleri dışında, toplumsal sorunlarla da ilgilenmesi, atacağı adımların doğuracağı sonuçları önceden düşünmesi, sorumlu davranışın temelini oluşturmaktadır.

Kurumlar artık sadece mal ve/veya hizmet üreten örgütler olarak değil, aynı zamanda çalışanın refahını düşünen, toplumsal olaylara duyarlı, çevreyi koruyan, tüketiciye en iyi hizmeti vermeyi amaçlayan örgütler olarak düşünülmelidir[vi].

3.1.Sorumluluk ilkesinin faydaları ve sakıncaları

Sorumluluk ilkesinin faydaları üzerinde tartışmalar devam etmektedir. Henüz tamamı kanıtlanmamış da olsa sorumluluk ilkesi uygulamasının şu faydaları olabileceği düşünülmektedir[vii]:

  • Müşteri sadakati için önemli avantaj sağlar.
  • Müşterilerin güveninin kazanılmasını sağlar.
  • Marka imajını olumlu etkiler ve marka değerini artırır.
  • Kurumun itibarında artış sağlar.
  • Potansiyel risklerin daha iyi tahminini ve yönetimini sağlar.
  • Yeni pazarlar için fırsat oluşturur.
  • Fikir önderliği açısından dikkat çeker.
  • En iyi elemanların işe alınmasını sağlar.
  • İş gücü yeteneklerini geliştirir ve motivasyonu sağlar.
  • Personelin gelişimi ve devamlılığını sağlar.
  • Üretim verimliliğini ve kaliteyi artırır.
  • Finansal performansı artırır.
  • İşletme maliyetlerini azaltır.
  • Satışları artırır.
  • Sermaye artışı sağlar.
  • Pazar değerinin artmasını sağlar.

Faydaları gibi, sorumluluk ilkesi uygulamasının güçlükleri ve sakıncaları da tartışılmaktadır. Sorumluluk ilkesinin uygulanmasının şu sakıncaları olabileceği düşünülmektedir[viii]:

  • Sosyal eylemlerin ürün maliyetlerine yansıtılmasıyla fiyatlar artar, bu da pazar kaybına neden olabilir.
  • Sosyal eylemler için yeni insan kaynağına ihtiyaç duyulabilir.
  • İşletme sahiplerinin, ortaklarının veya yöneticilerinin sosyal konulara aşırı duyarlı davranmaları, örgütsel amaçlardan uzaklaşılmasına neden olabilir.

3.2.Sorumluluk alanları

Günümüz iş yaşamında, sorumluluk alanlarını aşağıdaki gibi gruplamak mümkündür[ix]:

  • Ekolojik çevre sorumluluğu
  • Çevre yönetimi: Yasal düzenleme ve otoriteler, çevre bilinci, ekonomik ve etik yaklaşımlar çerçevesinde gelişen sorumluluklar.
  • Çevre yönetiminin şirket yapısında yol açtığı yenilikler:

Ürün sorumluluğu bilincinde artış, daha az malzeme kullanma bilinci, tedarikçi ilişkilerinin ve beklentilerinin değişimi, hizmet sektörünün çevre duyarlılığının artması, tüketicilere karşı sorumluluk yaklaşımlarındaki değişim ve yenilikler.

Çevreye karşı sorumluluğun iki yönü:

Birincisi çevre kirlenmesini önlemek veya en aza indirmek ve atıkları değerlendirmek.

İkincisi kıt olan doğal kaynakları gelecek kuşakların da kullanacağı bilinciyle hareket etmek[x].

  • Sosyal çevreye karşı sorumluluk: İşletmeler toplumsal değerlere saygılı olmalı ve onları dikkate almalıdır. İşletmeler toplumların ihtiyaçlarını karşılamak için kurulur. Toplum ihtiyaçlarını karşılamada liderlik yapan ve yardımcı olanlar farklılık getirirler.
  • Çalışanlara karşı sorumluluk: İş güvenliği, liyakat/performans değerlendirme, özel hayata saygı, iş tatmini ve motivasyon beklentilerinin karşılanması. Çalışanlara karşı olan sosyal sorumluluklar, özellikle sözleşme kurallarının yeterli kalmadığı yerlerde ortaya çıkmaktadır.
  • Çalışanların güvenliklerinin sağlanması, işletme içinde saygı görmeleri, sosyal aktivitelerden yararlanmaları, işletme ile arasında aidiyet bağının kurulması bu tür sosyal sorumluluklar arasında sayılabilir.
  • İşletmelerin çalışanlarına karşı sorumlu olmalarının yanında çalışanların da işletmelere karşı sorumlulukları vardır. Aldığı ücret karşılığı hakkıyla çalışmak, işletmeye sadakat göstermek, verilen hakları kötüye kullanmamak bunlardan bazılarıdır. İşletmenin çalışanlarına sorumluluk bilinciyle yaklaştığı işletmelerde, karşılık olarak verimliliğin artması beklenir[xi]. (Kınran, 2006: 47-48)
  • Yatırımcılara ve hissedarlara karşı sorumluluk: Emanetçi sıfatıyla toplum yararına değer üretmek ve yatırımcının beklentisini adil bir şekilde karşılamak. Hissedar ve yatırımcıların başlıca beklentileri:
  • Kâr, kâr artışı, maliyet azalışı, yönetime katılmak, oy kullanmak, bilgi almak, hissesini satabilmek.
  • Tüketiciler karşı sorumluluk: Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş tüketici hakları: 1. Temel gereksinimlerin karşılanması hakkı, 2. Sağlık ve güvenliğin korunması hakkı, 3. Ekonomik çıkarların korunması hakkı (seçme hakkı), 4. Bilgilendirilme hakkı, 5. Eğitilme hakkı, 6. Temsil edilme hakkı, 7. Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı[xii]
  • Rakiplere karşı sorumluluk: İş ahlâkına uyum, yasal ve etik sınırlar içinde rekabet[xiii].
  • Siyasal sisteme karşı sorumluluk: Ülkenin siyasi sorunları üzerinde çözüm önerileri geliştirmek ve bunları ilgililerle paylaşmak.
  • Sağlık ve refahla ilgili sorumluluk: Toplum sağlığını geliştirici ve refahı artırıcı faaliyetler yapmak ve bu faaliyetleri desteklemek.
  • Demokratik ortamın gelişimine pozitif katkıda bulunmak, katılımcılığı artırmak.
  • İnsan hakları ile ilgili sorumluluklar:

Çalışanların insan haklarına karşı saygılı olmak.

Uluslararası faaliyetlerde insan haklarına saygılı olmak.

  • STK’lara ve medyaya karşı sorumluluklar.

3.3.Sorumlulukların sınıflandırılması

İşletme sorumluluklarıyla ilgili çok farklı sınıflandırmalar yapılmıştır.

Archie Carroll tarafından yapılan gruplandırma şöyledir:

  • Ekonomik sorumluluk: İşletmelerin öncelikli görevleri tüketicinin ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri kabul edilebilir bir kazanç oranıyla sağlamaktır. Bu sorumluluk şu alt sorumlulukları da içerir:

1.Hisse başına kâr maksimizasyonu, 2.Kârlı çalışmak, 3.Teknolojik gelişmeler dahil her yönüyle güçlü rekabet pozisyonu oluşturmak, 4.Yüksek faaliyet verimliliği, 5.Sürekli kazançlı olmak.

  • Hukuki sorumluluk: Geniş manada mevzuata uyumu kapsar. Kanun, tebliğ, yönetmelik vb. mevzuat, rekabet ortamının düzenlenmesi, tüketicinin korunması, çevrenin korunması, adalet ve güvenliğin geliştirilmesi konularında düzenlenir.
  • Ahlâkî sorumluluk: İçinde yaşanılan toplumun, işletme ile ilişkili tarafların benimsediği ahlaki kurallara uymayı içerir. Carroll bu sorumluluğun bileşenlerini şöyle sıralar: 1.Toplumun normlarına uygun faaliyet göstermek. 2.Toplumun normlarını kabul etmek ve saygı duymak. 3.Ahlaki normları işletmenin amaçlarını gerçekleştirmek için kötüye kullanmamak. 4.Ahlaki normlara uyan çalışanları ödüllendirmek ve teşvik etmek.
  • İnsani sorumluluk: İşletmelerin faaliyete bulundukları toplumun genel refahının artırılmasına dönük sorumlulukları vardır. Eğitim ve hayır faaliyetlerinin desteklenmesi bu çerçevede ele alınabilir.

Peter Drucker, işletmelerin davranışlarını, yasal yükümlülükler ve işletmenin sorumlulukları açısından dört gruba ayırır[xiv]:

  1. Yasal olmayan sorumsuz davranışlar: Yapılan faaliyet yasal olmadığı gibi işletmenin sorumluluğu da bulunmaz. En tehlikeli ve kaçınılması gereken davranış modelidir.
  2. Yasal olmayan sorumlu davranışlar: Faaliyet gerçekleştirilmekte ve işletme faaliyet sonuçlarının sorumluluğunu taşımaktadır ancak yasal yönden sakıncalı veya ihtilaflıdır. Bu durumla genellikle işletmelerle kamu arasında davalık konularda karşılaşılır.
  3. Yasal olan ancak işletmenin sorumlu olmadığı davranışlar. Örneğin, bir şirket kapasite fazlası sipariş aldığında geçici çözüm için yakın çevrede bulunan terk edilmiş bir fabrikayı kullansın. Geçici üretim faaliyetleri nedeniyle sosyal çevre bu durumdan etkilenecek, yapılan faaliyet yasal olduğu gibi işletmenin bir sorumluluğu da olmayacaktır.
  4. Yasal ve sorumlu davranışlar. İşletmelerin genel olarak faaliyetlerinin bu davranış modeli içinde bulunması beklenir.

İlgili-benzer makaleler:

Kurumsallaşma konusunda yardıma mı ihtiyacınız var?

Bize ulaşın…

Yönetim ilkeleri ve kurumsal yönetim çalışmaları

Bir bayram hayali: İlkeli yaşamak – Yönetim ilkeleri

[i] TKYD-Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği-Deloite, (2006), Nedir bu kurumsal yönetim? S: 5.

[ii] Draft, R.L. (1997), Management, Te Dryden Press. S: 150.

[iii] Özcan, S. (2004), Sermaye Piyasalarında Kurumsal Yönetim İlkelerinin Etkileri, Yıldız Teknik Üniversitesi, YL tezi. S: 3.

[iv] Özcan, S. (2004), Sermaye Piyasalarında Kurumsal Yönetim İlkelerinin Etkileri, Yıldız Teknik Üniversitesi, YL tezi. S: 10.

[v] Özcan, S. (2004), Sermaye Piyasalarında Kurumsal Yönetim İlkelerinin Etkileri, Yıldız Teknik Üniversitesi, YL tezi. S: 13.

[vi] Kurumsal sosyal sorumluluk, (2013), Anadolu Üniversitesi, Yayın no:3021. S: 5.

[vii] Kurumsal, S: 22.

[viii] Kurumsal, S: 23.

[ix] Taşlıyan, M. (2012, May-Haziran), Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani Gereği, ASO Yayını. S: 36-39.

[x] Kınran, Ş.B. (2006), İş Ahlâkı Ve Etik Değerlerin Türk İşletmeciliğindeki Yeri, İstanbul Üniversitesi, YL tezi. S: 52

[xi] Kınran, S: 47-48.

[xii] Kınran, S: 51.

[xiii] Dalay, İ. (2001), Yönetim Ve Organizasyon, Sakarya Üniversitesi. S: 62.

[xiv] Dalton, D.R.ve Cosier, R.A.ve Samaras, J.T.(ed.). (1989), Management applications- the four faces of social responsibility, Prentice-Hall. S: 39-47.

Facebook
WhatsApp
Twitter
LinkedIn
Pinterest